31 Aralık 2012
Mutluluk Sözleri
"Mutluluk Öyle Bir Parfümdür ki, Onu Başkalarına Sürdüğümüz Zaman, Sizin de Üstünüze Bir Kaç Damlası Düşer."
"Mutluluk, Sabaha Karşı Göklerde Doğan Bir Yıldızın Ömrü Kadardır."
30 Aralık 2012
29 Aralık 2012
28 Aralık 2012
Mutlu Yıllar
Merhaba dostlarım, ben, yeni yıl hediyelerimi şimdiden aldım! Annem, büyük ablam ve yeğenim bana sürpriz yaptılar, yeni yılı birlikte geçireceğiz! Çok mutlu oldum! Aytülcüğüm'ün gönderdiği hediyeleri de aldım, teşekkür ettim!
Siz dostlarıma, tüm sevdiklerinizle umut, sağlık, neşe, mutluluk dolu nice yıllar dilerim!
27 Aralık 2012
Biz Yaratıcı Fikirleri Olan Aileyiz
*Kendilerini rahatlıkla ifade edebilen çocuklar başkaları
tarafından da anlaşılır ve onaylanırlar. Bu
nedenle çocuğunuza sevdiği sevmediği, istediği istemediği şeyleri ve
çevrelerinde olup bitenlerle ilgili neler hissettiğini sorun. *Üzüntülü ya da sevinçli
olduğunuzda çocuğunuzla bunu paylaşın. Böylece hem duyguların paylaşılmasını
öğrenir hem de farklı duyguların varlığını anlar.
*Sabırlı olun, çocukların
istenmeyen davranışlarını değiştirmek için zamana gereksiniminiz olduğunu
*Çocuğunuz anaokuluna gidiyorsa
okula gidiş saatine özen gösterin. Kendi programınıza bağlı olarak bazen tam
zamanında bazen geç saatte okula bırakırsanız çocuk güne daha önce başlamış
arkadaşlarına katılmakta zorlanır. Benzer şekilde çocuğunuzu okuldan alırken de
genel olarak tüm çocukların ayrılma zamanına denk gelmesine özen gösterin.
Arkadaşları coşku içinde bir etkinliğe devam ederken henüz işini bitirmeden
çocuğunuzu gruptan ayırıp almanız çocuğun başladığı işi tamamlama disiplinini
tehlikeye sokar. unutmayın. Acele ederseniz hata yapma olasılığınız artar.
*Çocuklar –mış gibi yapmakla ve hayal kurmakla öğrenmelerini zenginleştirirler. “Yalan söylüyor” sandığınızda o aslında size hayallerini anlatıyor olabilir. Çocuğunuzu yalancılıkla suçlamayın. Onun ne düşündüğünü, neden öyle düşündüğünü anlamaya çalışın.
*Çocuklar –mış gibi yapmakla ve hayal kurmakla öğrenmelerini zenginleştirirler. “Yalan söylüyor” sandığınızda o aslında size hayallerini anlatıyor olabilir. Çocuğunuzu yalancılıkla suçlamayın. Onun ne düşündüğünü, neden öyle düşündüğünü anlamaya çalışın.
*Her
gün mutlaka iki adet meyve yemesini sağlayın. Siz de yiyin ki sizi örnek
alsın.
*Çocuğunuzla bol bol oynayarak zaman geçirin. Ancak yine de çocuğun oyun
arkadaşı gereksinimini bütünüyle karşılamış olamazsınız. Siz çocuğunuzu
arkadaşı değilsiniz. Çocuğunuzun mutlaka yaşıtlarıyla beraber olmasını
sağlayın.
*Çocuklar elektronik aletlere karşı çok meraklıdırlar.
Evde kesinlikle dokunamayacağı aletleri gösterin. Fakat kontrollü olarak
kullanabileceği birkaç aletin sorumluluğunu da çocuğunuza verin. Teybi, el
süpürgesini kullanmak gibi.
*Aynı
sebzeden yapılmış farklı yemek türlerine dikkatini çekin. Patatesli yemekler,
patlıcanlı yemekler, şekerli, pirinçli yiyecekler gibi.
*Arabanız var ise ve bir park
yerine arabanızı park ettiyseniz, arabanızı park yerinde çocuğunuzun bulmasını
isteyin. “Arabamızı nereye park etmiştik? Bana yardım et de bulalım” gibi. Bu
ona güven duyduğunuzu gösterdiği gibi
yön algısını da güçlendirir.
Sevgi Menüsü
Alıntı25 Aralık 2012
Kereviz Salatası
Merhaba dostlarım! Bugün yine bir tarifle karşınızdayım! Hem pratik hem de çok leziz! Malezemelere geçiyorum!
Malzemeler:
1 kg kereviz
1 su bard. iri dövülmüş ceviz
1 ekşi elma
150 gr süzme yoğurt
1 kahve fincanı mayonez
1 kahve fincanı sızma yağ
1 kahve fincanı sıvıyağ
2 tatlı kaşığı pulbiber
yeterince tuz
Yapılışı: Kerevizler soyulur, rendelenir, yarım limon ile kaynar suyun içine atılır. 2-3 dk. haşlanıp delikli kepçe ile çıkarılır, hafif soğuması beklenir. El ile iyice sıkılarak çukur kaba alınır. Üstüne kabukları soyulmuş ekşi elma rendelenir. Yoğurt, mayonez, tuz ve sızma yağ eklenir. İyice karıştırılıp bir servis tabağına alınır. Küçük bir kaba sıvı yağ konur, pul biber eklenir. Ocakta bir iki döndürülür. Sonra kerevizin üstüne dökülür.
Afiyetle yenir!
Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!
Malzemeler:
1 kg kereviz
1 su bard. iri dövülmüş ceviz
1 ekşi elma
150 gr süzme yoğurt
1 kahve fincanı mayonez
1 kahve fincanı sızma yağ
1 kahve fincanı sıvıyağ
2 tatlı kaşığı pulbiber
yeterince tuz
Yapılışı: Kerevizler soyulur, rendelenir, yarım limon ile kaynar suyun içine atılır. 2-3 dk. haşlanıp delikli kepçe ile çıkarılır, hafif soğuması beklenir. El ile iyice sıkılarak çukur kaba alınır. Üstüne kabukları soyulmuş ekşi elma rendelenir. Yoğurt, mayonez, tuz ve sızma yağ eklenir. İyice karıştırılıp bir servis tabağına alınır. Küçük bir kaba sıvı yağ konur, pul biber eklenir. Ocakta bir iki döndürülür. Sonra kerevizin üstüne dökülür.
Afiyetle yenir!
Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!
23 Aralık 2012
Sevgi Menüsü
*Çocuğunuza kendi çocukluğunuzu ve çocukluk anılarınızı anlatın. Aile büyükleriniz hayatta ise onlardan da yararlanın. Mümkünse resimlerinizi gösterin. Dünü ve bugünü yansıtan resimlerinizi birbiriyle karşılaştırın.
*Doğa canlandığında ağaçlardaki değişikliklere dikkat çekin. Okula ya da eve geliş yolunuzda kendiniz için bir ağaç seçin. O, sizin ağacınız olsun. Her gün ona ulaşmak, onu bulmak hedefiniz olsun. Gözlemlediğiniz değişiklikleri k. onuşun. İsterseniz önünde fotoğraf bile çektirebilirsiniz.
*Alışverişe çıktığınızda yiyeceklerin paketlenmesine dikkat edin. Farklı özelliklerdeki yiyecek ve içeceklerin paketlenmesindeki farklılıklar, yiyeceklerin özelliklerini keşfetmesi açısından dikkat çekicidir.
*Çocuğunuzdan sizin için bir şey yapmasını isteyin. Bu, çocuğun başkalarının gereksinimlerini anlamasını güçlendirir. "Benim için bir deodorant almanı istiyorum, benim yerime gazeteyi senin almanı istiyorum" vb.
Teşekkür etmeyi ihmal etmeyin.
*Kendi tombalanızı kendiniz yapın. Bunun için takvim rakamlarını, vesikalık fotoğraflarınızı, dergilerdeki resimleri, kendi çizgilerinizi vb. her şeyi kullanabilirsiniz. Tombalada hedef aynı resimleri eşleştirmektir.
(3-4 yaş için 6'lı tombala)
(5-6 yaş için 8'li tombala)
Alıntı
21 Aralık 2012
Biz Birbirine Anlayış Gösteren Aileyiz
*Evinizde her zaman aynı yerde duran bir eşyanın yerini değiştirin ve çocuğunuzun bu değişikliği fark edip etmediğini gözlemleyin. Gerekirse dikkatini çekin.
*Gün içinde beklenmedik bir olayla karşılaştınız. Bu neşeli, hüzünlü, şaşkınlık vb. yaratan bir olay olabilir. Bunu mutlaka çocuğunuzla paylaşın. "Biliyor musun, bugün... oldu ve kendimi .... hissettim" gibi. Çocuğunuz alışılmışın dışındaki durumlarla karşılaştığında bunun herkesin başına gelebilecek doğal yaşamsal deneyimler olduğunu düşünsün. Ayrıca deneyimlerinin paylaşılması çocuklarla bizim aramızdaki ilişkiyi güçlendirir. Kendilerini ifade etme becerilerini de geliştirir.
*Okul ile ev yolunuz üzerinde devam etmekte olan bir inşaatı seçin ve çocuğunuzla beraber onun tamamlanma sürecindeki aşamaları takip edin. İnşaatın durması durumunda nedenlerinin neler olabileceğini tartışın. Böylece çocukların bütünü oluşturan parçalar arasındaki ilişkileri anlamasına da yardımcı olursunuz.
*Rekorlar kitabı hazırlıyoruz, rekorlar kitabına girmek ister misiniz? Çocuğunuzla "En" çalışması yapın ve okuluna gönderin. "En uzak yer", "en büyük saat", "en kalabalık yer", "en sessiz yer", "en yaşlı insan", "en güçlü insan", "en ince kitap"...
*Eğer yaşamdaysa babaannelerin, oğullarının çocukluklarıyla ilgili anılarını anlatmalarını sağlayın. Eğer yoksa babanın çocukluğunu bilen bir aile yakınından da yardım isteyebilirsiniz (anneanne ve kızı için de aynı çalışmayı yapın). Çocuğunuz, sizi hakkınızda başkalarının ne düşündüğünü öğrenmekten zevk alacaktır.
*Buzu inceleyin ve sonra buz dolu kabı güneş gören yere koyun ve süreç içinde değişimleri bereberce gözlemleyin. Suya dönüşen buzu yeniden dondurmak isterseniz evde bulunan farklı şekillerdeki kapları kullanın. Böylece çocuğunuz değişimi ve dönüşümü somut olarak gözlemlemiş olacaktır.
*Çocuğumuzu, hatalı bir davranışından dolayı istek duyduğu bir şeyden uzaklaştırmak yaygın bir yetişkin davranışıdır. Tv seyretmesine izin vermemek gibi. Ancak çocukların çok uzun süren (bir hafta, tüm gün vb.) uzaklaşmalarının etkisiz hatta yıldırıcı olacağını da unutmayın.
*Mevsinm değişikliği nedeniyle kazakalrın kaldırılması ve yazlıkların çıkarılması işlemini mutlaka çocuğunuzla birlikte yapın. Böylece çocuk neden-sonuç ilişkisi kurmayı öğrenir. Ayrıca sorumluluk kazanır ve doğayı keşfeder.
*Çocuğunuza bilmeceler sorun. Ondan da size sormasını isteyin. Yeni bilmeceler öğrenmesini teşvik edin.
*Dört mevsim çocuğunuzun suyla oynayabileceği fırsatlar yaratın. Çamaşır-oyuncak yıkama,balkon yıkama, çiçek sulama vb. Su, çocuğu rahatlatır.
*Alışverişe çıktığınızda çocuğunuz istemeden "kendin için bir şey seçebilirsin" deyin. Bu, çocuğun kendi isteklerinin farkına varması konusunda giderek daha bilinçli ve duyarlı olmasını destekler. Ancak "şey'in ne olduğunu mutlaka belirleyin."Kendin için kitap/bisküvi/top seç gibi.
Sevgi Menüsü
18 Aralık 2012
Boşanmanın Çocuk Üzerindeki Etkileri
Anne-baba çocuklar hayata geldiği andan
itibaren onlarla ilgilenir, onların varolmalarını ve hayatta
kalmalarını sağlarlar. Ebeveynler, çocukların en güvendikleri ve
bağlandıkları kişiler olurlar, onlarsız bir hayatı düşünemezler.
Anne-baba boşanmaya karar verip, birisi evi terk ettiğinde çocuklar
büyük bir şok ve acı yaşarlar, olay onlar için korkunç bir felakettir.
Çocukların güven duyguları derinden sarsılır, akut stres bozuklukları
gözlemlenir.
Boşanma çocukları neden etkiler?
Çocukların hayatlarının başından
itibaren onlarla ilgilenen, bakan anne-babaları vardır. Çocuklar
anne-babaya bağlanırlar, bu da onları sağlıklı bir şekilde geliştirip,
olgunlaştırır. Çocuklar, sevgi, güven, onur, sadakat gibi duyguları
ebeveynleri ile sevgi ve güven dolu ilişkilerinden, birlikte yaşanan
aile ortamından öğrenirler. Anne-babanın beraber yarattığı ortam
onların en güvenli alanlarıdır, bu ortamın sonsuza dek bozulmayacağına
inanırlar. Boşanma ile anne-babadan biri evden gidince, bir anda
çocukların en güvenli alanları yıkılır. Çocuklar ayrılıktan sonra bir
daha anne-baba birlikteliğinin olamayacağını anlar, bilinmeyen bir
gelecekten korkarlar. Boşanma çocuklar için çok sarsıcı, onların
gelişimini etkileyici bir olay olur.
Boşanma kararı çocuklara bildirilmeli mi?
Bazı ebeveynler çocuklarının anlamayacağını düşünerek ayrılma kararlarını çocuklarına
söylemezler. Bazen de ayrılmayı isteyen ebeveyn üzücü sahneler
yaşamamak için sessizce evden çıkar, açıklamayı kalan ebeveyne bırakır.
Bu gibi durumlar, çocuğun kafasını karıştırır, ayrılığa yanlış anlamlar
verip, mantıksız nedenler uydurur, kendini reddedilmiş hisseder.
Doğrusu, boşanmaya karar veren anne-babanın aralarında konuşup anlaşarak
bu kararlarını birbirlerini suçlamadan, sakin, yumuşatılmış bir
şekilde çocuklarına bildirmeleridir. Onları, bu kararlarının,
çocuklarının dışında, müşterek yaşantılarının bir sonucu olduğunu,
ayrılıktan sonra da her iki ebeveynin de onlara alıştıkları şekilde
bakıp, seveceklerine, kesinlikle çocuklarını terk etmeyeceklerine ikna
etmelidirler.
Boşanmanın çocuklar üzerinde bıraktığı kayıp hissi nedir?
Ebeveynleri boşanan çocuklar, aile
düzenlerinin bozulmasıyla, eski güvenli hayatlarında edindikleri bazı
şeyleri kaybettikleri hissine kapılırlar. Çocukların bu kayıplar ile
kendi başlarına baş etmeleri çok zordur, anne-babanın yakın ilgisi
gerekmektedir. Hatta bazı durumlarda, üzüntü ve korkularını akrabalar
veya aile dışından bir terapist ile paylaşmaları faydalı olur. Çocukları
etkileyen başlıca kayıp düşünceleri şunlardır:
- Ailenin sonsuza kadar dağılmayacağı, güvenli düzenlerinin bozulmayacağı inancı ve realitesinin kaybolması.
- Güven duygusunu öğrendikleri aile düzenlerinin bozulması ile güven hissini kaybetmeleri.
- Aile yaşantısındaki değişiklikten dolayı, düzen ve alışkanlıklarını kaybetmeleri. Bu kayıp, ergenlik çağında zaten birtakım değişiklikler yaşayan ve bunlarla baş etmeye çalışan gençleri daha da fazla etkilemektedir.
- Çocuk için alışkanlıklar emniyet hissi verir. Boşanmadan sonra bazı alışkanlıklarının değişmesi ile çocuk, emniyet duygusunu da kaybeder.
- Çocuklar, boşanmada üzülen ebeveyni korumaları altına alırlar, bu şekilde onları ayakta tutarak kendilerinin de ayakta kalabilmelerini sağladıklarını sanırlar. Ancak bu rol onlara çocukluklarını kaybettirir, zamanından önce büyümelerine ve olgunlaşmalarına yol açar.
Boşanmadan sonra çocuklarda görülen ortak tepkiler nedir? Nasıl davranılmalıdır?
Ailenin dağılmasından sonra yeni düzene
uyum sağlamakta güçlük çeken çocuklarda değişik duygusal tepkiler
gözlemlenir. Bu dönemde anne-babaların, çocukların duygularını
göstermeleri ve onlarla yüzleşmelerini sağlamaları gerekir. Çocuklar
duygularını açığa çıkaramazsa ileriki yaşlarda depresyon, endişe,
kişilik sorunları, konsantrasyon bozukluğu, yalnızlık korkusu gibi
rahatsızlıklar yaşayabilirler. Boşanmadan sonra çocuklarda sıklıkla
görülen tepkiler şunlardır:
Korku : Boşanmadan
sonra bilinmeyenlerin yarattığı korku bütün çocuklarda görülür.
Çocukların yaşlarına , onları korkutan konulara göre değişir. Ayrılan
anne-baba, çocuklara korkularını anlattırıp, onların güvenini
sarsmayacak şekilde davranmalı ve asla terk edilmeyeceklerini
hissettirmelidirler.
Üzüntü : Çocukların
hayatında ebeveynlerin yerini kimse tutamaz ve çocukların iki ebeveyne
de ihtiyaçları vardır. Ayrılık ile bir ebeveynin günlük yaşantıdan
çekilmesi bütün çocukları üzer. Ağlamak ve üzgün olmaktan başka
çocuklar, üzüntülerini yalnız kalmayı istemek, az konuşmak, ters
davranış, öfke, üzüntülü resimler çizmek gibi yollarla da
gösterebilirler. Ebeveynler, çocukları ile duygularını tartışıp,
paylaşıp onları rahatlatmalıdırlar.
Öfke : Çocuklar,
anne-babalarının boşanmalarına duydukları öfkeyi kavga, yakınlarına
bağırma, kırıp dökme ile gösterebilirler. Bu durumda ebeveynler öfkeyi
görmezden gelmek veya bastırmak yerine, kabul edilir sınırlar içinde,
çocukların öfkelerini dışavurmalarına izin vermelidirler. Bazen çocuklar
öfkeden içlerine kapanır. Onlara da öfkeyi söze döktürtmek gerekir.
Suçluluk : Çocuklar
kendilerinin dünyanın merkezi olduğuna inanırlar ve her olayın nedeninin
kendileri olduğunu düşünürler. Bundan dolayı, anne-baba ayrılığının
kendileri yüzünden olduğuna inanıp, suçluluk duyabilirler. Hatta çoğu
zaman tekrar birleşmenin kendilerine bağlı olduğuna inanırlar.
Anne-baba, tutarlı olarak çocukları, boşanmalarında onların etkilerinin
olmadığını, olayların onların tamamen dışında geliştiğine ikna etmeleri
gerekir.
Yalnızlık : Ayrıldıktan
sonra ebeveynlerden birinin evden gitmesi ve yeni yaşam biçimi
çocukların kendilerini yalnız hissetmelerine neden olur, onların
korkularını, üzüntülerini arttırır, hayali arkadaş bulmaya iter.
Yalnızlık hissini önlemek için ebeveynlerin çocukları, yalnız
geçirecekleri zamanda hoşlarına gidecek, rahatlatacak aktivitelere
yönlendirmeleri faydalı olur.
Gerileme : Ayrılıktan
sonra çocuklar, zor durumlarından kaçmak ve rahatlamak için, gelişimini
tamamladıkları bir aşamaya geri dönebilirler. Örneğin, parmak emme,
yatağı ıslatma gibi. Bunu duygularını kontrol edemedikleri için
yaparlar. Ebeveynler bu dönemde onları cezalandırmayıp, rahatlatmaya
çalışmalıdır.
Uyku bozuklukları ve yemek yeme sorunları :
Ailenin dağılmasına tepki olarak çocuklarda uykusuzluk, yemek yeme
alışkanlıklarında sorunlar görülebilir. Bu durumlarda ebeveyn çocuğun
alıştığı düzeni bozmamaya özen göstermeli, gerektiğinde bir doktora
danışmalıdır.
Okul sorunları :
Boşanmanın çocuklarda yarattığı karmaşık duygulardan dolayı, çocuklar
okulda başarısızlık yaşayabilir veya saldırgan davranışlarda
bulunabilirler. Genelde bu davranışlar boşanmanın olumsuz etkileri
azaldıkça düzelir. Ebeveynlerin, çocuklarının okul durumlarını
öğretmenleriyle düzenli olarak takip etmeleri gerekir.
Fiziksel sorunlar :
Çocuklar duygularını rahatça açığa vuramadıklarında veya stres altında
olduklarında mide, baş, göğüs ağrıları, kramp gibi fiziksel sorunlar
yaşayabilir. Bu sorunları ilgi çekmek için zannedip önemsememek doğru
değildir, bir doktora göstermek gerekir.
Çocukların boşanmaya uyum sağlamaları neye bağlıdır?
Çocuklar için, ailenin dağılması ve
bunu düzeltmek için kendilerinin bir şey yapamaması kabullenmesi zor bir
olaydır, onları derinden sarsar. Yeni yaşantılarına alışmaları ve uyum
sağlamaları hayatlarındaki karmaşalığın büyüklüğüne ve anne-baba
arasındaki anlaşmazlığın yoğunluğuna, onların olaylara karşı tepkilerine
bağlıdır. Boşanmadan sonra anne ve baba kendi sorunlarını ne kadar
hızlı çözüp, hayatlarını ne kadar çabuk düzene sokabilirlerse,
birbirleriyle ilişkileri ne kadar kavgasız olursa, birbirlerine ne kadar
dostça yaklaşabilirlerse, çocuklar da o kadar çabuk sakinleşir ve yeni
yaşantıya uyum sağlayabilirler. Ama velayet sahibi ebeveynin kendisi
boşanma ile baş edemeyip, üzüntüsünü, stresini, öfkesini çocuklarına
yansıtırsa çocukların da tepkileri daha şiddetli, alışmaları yavaş ve
zor olur.
Boşanmanın ardından çocukların en çok neye ihtiyacı vardır? Onlara nasıl yardımcı olunabilir?
Çocukların boşanmanın ardından
yaşadıkları karışık duyguları çözmede yardımcı olmak için iki ebeveynin
de çocuklarla her zaman yakın ilişki içinde olması gerekir. Çocuklarla
ilgilenirken aşağıdaki noktalara dikkat ederlerse onların sorunlarını
çözmelerinde daha faydalı olurlar:
- Çocukların boşanmanın ardından yaşadıkları karışık duyguları çözmede yardımcı olmak için iki ebeveynin de çocuklarla her zaman yakın ilişki içinde olması gerekir. Çocuklarla ilgilenirken aşağıdaki noktalara dikkat ederlerse onların sorunlarını çözmelerinde daha faydalı olurlar:
- Çocuklarla mümkün olduğu kadar çok birlikte zaman geçirip, onları dinlemeye istekli olmak, duygularını paylaşmak.
- Çocuklara anlayış göstermek, duygularını önemsemek, yargılamaktan kaçınmak.
- Eski eşle çocukların yanında kavga etmemek, sürtüşmemek.
- Çocukların her iki ebeveyne de ihtiyaçları olduğunu, ikisini de sevdiklerini kabullenip, onların önünde diğer ebeveyni eleştirmemek, hatta çocukların ona olan bağlılığını desteklemek.
- Çocuklara kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlatmak, onları her türlü sorunun üstesinden kendi başlarına gelebileceklerine inandırmak.
- Çocuklar yaşlarına göre çocuksu davranışlarda bulunurlarsa onlara karşı sabırlı olmak, ilgi göstermek,
- Çocukların arkadaşlarını eve çağırmalarını desteklemek.
- Çocukların boş zamanlarını sadece televizyon veya video oyunları ile geçirtmeyip, ilgilendikleri alanlarda eğitici aktiviteler ve spor faaliyetlerinde bulundurmak.
- cezalandırmamak veya alay etmemek.
- Çocukların yalnız kalma ihtiyaçlarına anlayış gösterip, evde yalnız kalabilecekleri bir yer sağlamak.
- Çocukları izlemek, ne yaptıklarını, nereye gittiklerini, davranışlarını takip etmek. Çocuklara her iki ebeveynin de bulundukları yeri söylemek, ulaşılabilir olmak.
16 Aralık 2012
ANAOKULUNUN ÖNEMİ
Çocuğun beyni her yeni uyaranla çiçeklenir. Bir çocuk ne kadar çok öykü dinler, ne kadar gülücükle karşılaşır, ne kadar yeni şeyle tanışırsa zihninde o kadar sinir hücresi tomurcuklanır. Çocuk beynini geliştiren şey yeni yaşantılardır. Eğer bir çocuğu hiç yaşantının olmadığı, çocuğun çevresiyle iletişiminin kesildiği bir ortama koyarsak, o çocuk bir süre sonra solar, dünyaya küser. Okul öncesi eğitim çocukların ruh dünyasını zenginleştirmek için eşsiz bir fırsattır. Erken çocukluk dönemi, çocuğun gelişiminde, sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde temel yapı taşlarının atıldığı kritik ve önemli bir dönemdir. Çocuğun 7 yaşına kadar, yani ilköğretime başlayıncaya kadar geçen sürede gelişiminin büyük bir kısmı tamamlanmış olur.
Erken çocukluk dönemini biraz daha ayrıntıyla anlatmak gerekirse, erken çocukluğun, ilk temasın, anneyle başladığını söylemek şüphesiz ki doğru olacaktır. Bebek, dünyaya gözlerini açtığında, ilk olarak anne gözüyle temas kurar. Annenin bakışıyla dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Eğer anne mutlu bakarsa, mutlu olmayı; üzgün bakarsa, huzursuz, üzgün olmayı öğrenmeye başlar. Doğum öncesi ve doğumdan sonraki ilk 5-6 ay, bebeğin anneyle bir bütün olduğu, annenin tüm kimliklerini unutup, sadece anne olarak bebekle olduğu bir dönemdir. Psikanalist Salman Akhtar’ın bebeğe dair kullandığı metafor bu konuyu oldukça güzel açıklamaktadır aslında. Ona göre, çocuk tam bir gül tohumudur. Ona çok fazla sıcak ve çok fazla su vermezseniz, çocuk kendi kendine büyür. Bu noktada, annenin çocuğuyla yeterince iyi ilgilenmesi, çocuğun bu süreçteki gelişimini olumlu yönde etkilemektedir.
Çocuğun anneyle ve babayla kurduğu ilişkinin, çocuğun duygusal, zihinsel, fiziksel, sosyal gelişimine etkisi oldukça büyüdür. Ancak çocuk büyüdükçe, kendisini ifade etmeye başladıkça, sadece anne ve babanın varlığı çocuğa yetmemeye başlar. Çocuğun sağlıklı bir birey haline gelebilmesi için, bağımsızlaşmaya da ihtiyacı olmaktadır. Bebekliğin ilk aylarında, çevresinin anneden oluştuğunu düşünen bebek, zaman geçtikçe keşfe çıkmakta ve etrafında farklı nesnelerin olduğunu da farketmeye başlamaktadır. Bu süreçte, artık kendi akranlarıyla oyun oynama ihtiyacı artmakta, ve bu keşifler dünyasında kendisine bir yer edinmeye çalışmaktadır. Çocuk, annesiyle güvenli bir bağ kurduktan sonra, diğer bir deyişle, annenin varlığından, onun sevgisinden emin olduktan sonra, kendi alanında var olmayı öğrenmeye başlamaktadır. Bu süreçte, çocuğun anaokuluna gitmesini desteklemek önemli olacaktır.
Anaokulunun en önemli katkılarından bir tanesi, hem anneye hem de çocuğa sağladığı bağımsızlaşma duygusudur. Diğer bir deyişle, anne, bebeğini dünyaya getirdikten sonra, hayatını onun üzerinden yaşamaya, ve hayatını sadece onun varlığında tanımlamaya başlamaktadır. Anne, ilk zamanlar, avukat olduğunu, eş olduğunu, kız kardeş olduğunu, annesinin çocuğu olduğunu, kısacası birçok sahip olduğu kimliği unutup, sadece anne olarak var olur. Annenin çocuğunu anaokuluna başlatması, aslında anneye de çocuğundan ayrılmayı öğretebileceği bir alan sağlar. Salman Akhtar’ın bu noktada söylediği bir sözü hatırlamak önemli olacaktır: “Anne, çocuğunu önce rahminde tutar, sonra kucağında tutar, daha sonra ise aklında tutar”. İşte , aslında anaokulu süreciyle birlikte anne de, çocuğundan ayrı kaldığı süreçte, çocuğunu zihninde tutabilmeyi öğrenmeye başlar. Bu nedenle, anaokuluna başlama sürecinde, annenin de ayrılığa kendisini hazır hissetmesi, çocuğun okula alışmasında önemli olmaktadır.
Anaokuluna başlama, yukarıda da bahsedildiği gibi, çocuğun da bağımsızlaşmasına katkı sağlamaktadır. Ailede başlayan gelişim süreci, anaokulunun da devreye girmesiyle, çocuk için devam etmektedir. Çocuk, anaokulunda kendi yaşıtlarıyla bir araya gelmekte, onlarla iletişim kurmakta ve bağımsızlığını burada, belli kurallar içerisinde deneyimleyebilmektedir.
Anaokulunun çocuk için bir diğer önemli yanı ise, çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel, dilsel ve sosyal gelişimlerini en sağlıklı biçimde geçmesine olan katkılarıdır. Çocuk, belirli kurallar içerisinde akranlarıyla iletişime geçerek, oyun oynamayı, paylaşabilmeyi öğrenmeye başlar. Kendini ifade etmeyi öğrenip, yaratıcı yön ve becerilerini fark ederek, sosyal bir birey olarak yetişmeyi öğrenir. UNICEF, okul öncesi eğitimi, anaokullarını, “Yaşama en iyi başlangıç” yeri olarak görmekte, bu konudaki çalışmalarını da hızla sürdürmektedir.
Bazen anne-babalar, çocuklarının anaokuluna gitmese de, sayıları, renkleri, şekilleri tanıdıklarını, 20’ye kadar sayabildiklerini, rahatça konuşabildiklerini söyleyip, anaokuluna gitmesinin gerekli olmadığını düşünmektedir. Ancak, görünen tablo aslında sadece sayıları, şekilleri, renkleri tanımaktan oluşmamaktadır. Çocuk sayı saymayı, renkleri, şekilleri bilse de, anaokulu, çocukların yaşıtlarıyla kurduğu ilişkide beklemeyi öğrendiği, sırayla oynamayı ve nasıl dinleyeceğini öğrendiği de bir yer olmaktadır. Zihinsel gelişimin yanı sıra, çocuk sosyal bir varlık olarak, sosyalleşmeyi ve bunu belli sınırlar içerisinde gerçekleştirmeyi öğrenir. Oyunlarda aldığı rollerle, kendisini ifade etmeyi öğrenmekte, geliştirmiş olduğu bu sosyal beceriler de çocuğun kişilik gelişimi için önemli olmaktadır.
Anaokulları, çocuğun kendi yaşıtlarıyla oyun oynayabileceği de bir alan yaratmaktadır. Oyun, çocuğun dilidir. Çocuk, üzüntüsünü, mutluluğunu, öfkesini, oyun aracılığıyla dışarı çıkarır. Son yıllarda, teknolojinin hayatın içinde kapladığı o büyük alan nedeniyle, yetişkinler de çocuklar da, iletişim kurmayı unutmaya başlamaktadır. Günümüz çocuğu, artık oyuncaklarla oynamak yerine, ipad ile oynamakta, yapboz alıp, odasında oynamaktansa, bilgisayardan internete girerek, internette yapboz oyunları çözmektedir. Bu durum, çocuğun sosyal yaşantısını da etkilemekte, anneler büyük bir kaygıyla, “Çocuğumu bilgisayar, televizyon karşısından alamıyorum, O, daha çok küçük” diye yakınmaktadır. Eskiden sokaklarda saklambaç, dokuz taş, misket oynayarak, sosyalleşen çocuklar, oyun parklarının azalması, her ebeveynin çalışmak durumunda olması nedeniyle, artık bakıcılar eşliğinde yalnız bir birey olarak büyümektedirler. Anaokulları, bu noktada, çocuğun “çocuk” olarak var olmasını sağlamaya yardımcı olmaktadır. Çocuklar, ipad’den, televizyondan, bilgisayardan uzak kalarak, yine legolarla, yapbozlarla oynayabilmekte, kendi akranlarıyla iletişime geçip, beraber oyun kurabilmeyi, beklemeyi, dinlemeyi, paylaşmayı öğrenebilmektedir. Her çocuğun sosyal ortama, arkadaş edinmeye ihtiyacı vardır.
Alıntı
15 Aralık 2012
Muzlu-Cevizli Kek
Merhaba dostlarım, dün, annem geldi, Misi ile ben sevinçten havalara uçtuk! Bu arada ben, muzlu kek yapmayı kafama koydum. Ve yaptım! Tadı da çok güzel oldu, fazla şekerli olmadı.
Hemen tarife geçiyorum.
Malzemeler:
2 yumurta
vanilya
kabartma tozu
1/2 nescafe fincanı toz şeker (ben, üç çorba kaşığı toz splenda kullandım)
1 kahve fincanı süt
2 kahve fincanı sıvıyağ
5 çorba kaşığı tepeleme ceviz (isteğe göre miktarı değişebilir)
2 muz
2 su bardağı un
25 gr kakao
Yapılışı:
Yumurta, vanilya ve toz şeker çırpılır, süt ve sıvıyağ eklenir. Ardından kakao, ezilip püre haline getirilmiş muz eklenir. Un ve kabartma tozu konur, karıştırılır, ceviz eklenir. Karıştırılır. Arzu edilen yağlanmış kalıba dökülür,
180 C ısıda 40-45 dk. pişirilir.
Afiyetle yenir!
Hemen tarife geçiyorum.
Malzemeler:
2 yumurta
vanilya
kabartma tozu
1/2 nescafe fincanı toz şeker (ben, üç çorba kaşığı toz splenda kullandım)
1 kahve fincanı süt
2 kahve fincanı sıvıyağ
5 çorba kaşığı tepeleme ceviz (isteğe göre miktarı değişebilir)
2 muz
2 su bardağı un
25 gr kakao
Yapılışı:
Yumurta, vanilya ve toz şeker çırpılır, süt ve sıvıyağ eklenir. Ardından kakao, ezilip püre haline getirilmiş muz eklenir. Un ve kabartma tozu konur, karıştırılır, ceviz eklenir. Karıştırılır. Arzu edilen yağlanmış kalıba dökülür,
180 C ısıda 40-45 dk. pişirilir.
Afiyetle yenir!
12 Aralık 2012
Kahve ve Kitap Keyfi Yeniden
Sevgili dostlarım, merhaba! Alın elinize kahvenizi ve kitaplara bir göz atın! Beğendiğinizi alın, okuyun!
Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin
Çocukların problemli
davranışları altında yatan asıl sebepler ne? Bazı davranışlarındaki
gizli detaylar nasıl farkedilebilir? Çocukların davranışlarını doğru
anlamak ve çözüm olarak doğru davranış modelini geliştirmenin anahtarı
"Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin"de!Sabiha Paktuna Keskin; Çocuk Sağlığı ve Gelişimi, Uygulamalı Davranış Analizi gibi önemli konularda Türkiye'nin önde gelen profesörlerinden biri. Yeni kitabı ise çocukların davranışlarını doğru okumak, güvenli aile-çocuk ilişkisi ve doğru davranışların seçilebilmesi için sözsüz disiplin üzerine kurulu. Rahat okunabilen kullanışlı boyutu ile tamamı renkli olan eserde Keskin, davranışbilim ve gelişimsel nörolojik bilimlerden yararlanarak davranışlara söz geçirebilmenin yollarını arıyor. Kullanılabilecek yöntemler ayrıntılarıyla Davranışı Anlamak, Davranış Analizi, Davranışın Gelişme Süreci ve Çözüm Üretmek olmak üzere dört ana başlık altında anlatılıyor. Ayrıca kitapta her konuya uygun onlarca ebeveynin mektup örnekleri de yer alıyor.
Tam 228 sayfadan oluşan "Davranışlara Söz Geçirmek - Sözsüz Disiplin", başta anneler olmak üzere; 0-2 yaştan, 6-10 yaşa kadar çocuk gelişimi konusunda doktorlar ve eğitmenlere de rehberlik edecek olan bir eser.
Annelik Akademisi/Bebeğimi Beklerken
Anne adaylarının en güvenilir yardımcısı Bebeğimi Beklerken çıktı!
Anne adaylarının en önemli ihtiyaçları arasında; hayatlarını değiştirecek olan minik kalp atışlarını duydukları andan itibaren, kapsamlı ve güvenilir bilgi birikimi yer alır.
Annelik Akademisi kapsamında Türkçe içeriği Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin editörlüğünde hazırlanan Bebeğimi Beklerken uluslararası kaynaklarca tavsiye edilen bilgilerden oluşuyor.
165 sayfalık bu olağanüstü rehber; doğum öncesi gelişimden hamileliğe ve yenidoğan bireyin hukuki haklarına kadar, annelerin gebelik, doğum ve yenidoğan bakımı ile ilgili tüm bilgi ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlandı.
Anne adaylarına bu heyecanlı süreçte rehberlik etmesi amaçlanan Bebeğimi Beklerken, tamamı renkli, açıklayıcı, anatomik görsel ve fotoğrafların yanı sıra kolay anlaşılır sade metni ve kapsamlı bilgileriyle hayatınızın en önemli döneminde elinizden düşüremeyeceğiniz bir başucu kitabı olacak.
10 Aralık 2012
Çocukta Yeme Sorunu
Yeme sorunlarının başında gelen, yemeği reddetme ya da seçici davranma çocuklarda sık görülen olumsuz bir yeme davranışıdır. Çoğu durumda çocuk iyi besleniyor, ancak ailesinin beklentisi doğrultusunda yemiyordur. Anne, çocuğunun daha iyi, daha çok yemesini istemektedir. Başkalarının çocukları çok daha güzel yemektedir. Hele yemek bulamayan çocuklar kendi çocuklarının istemediklerini yemek için can atmaktadır.
Bu
durumun temelinde bebeklik döneminden beri gelen yanlış beslenme
yöntemleri ve yaklaşımları söz konusudur. Gerçek anlamda iştahsızlık,
çocuğun besini almak istememesi ile ortaya çıkan bir durumdur.
Kansızlık, bağırsak parazitleri, hastalıklar çocukta iştah kaybına yol
açabilir. Bu gerçek anlamda iştahsızlıktır. Yeme isteği kaybolmuş, hemen
hemen hiçbir şeyi yemek istememektedir. Bu durumda kilo kaybı
kaçınılmazdır. Kısa süreli bir hastalık nedeniyle ortaya çıkan bu gibi
durumlar geçicidir ve asıl sorun ortadan kalktığında süratle iştah
düzelir ve kaybedilen kilolar çabucak geri alınır.
Gerçek olmayan iştahsızlık durumunda ise çocuk yeme konusunda isteksiz ya da bazı yiyecekleri yemek istemesine karşın bazılarını yemek istememektedir, seçici davranmaktadır. Sonuç olarak bu ocuklar kilo kaybetmezler, aksine sıklıkla normal kiloda hatta olması gerekenden fazla kiloda bile olabilirler. Yemeleri uygun olmayan birçok yiyeceği iştahla yerken sağlıklı yiyecekleri yemek istememektedirler.
Okul öncesi yaşlarda gerek iştahsızlık, gerekse besini reddetme ya da seçici davranma gibi yeme sorunları, büyük ölçüde psikolojik nedenlerle ortaya çıkar. Bu yaşlarda beslenme, çocuk ve ailesi arasında duygu alışverişini belirtmenin en iyi yoludur. Çocuk, ona bakan kişilerin bu konuya verdikleri önemin bilincine kolaylıkla varır. Bunu kendi iletişimi için kullanır. Yemek yemeyi istemedikçe etrafındakiler onunla daha çok ilgilenmektedirler. O da bu ilginin devam etmesi için yemeyi red ederek, sorunun uzamasını tercih edebilir.
Bazı çocuklar dikkat çekmek için beslenmeyi reddedebilirler. Bu durumda yemekten önce çocukla oynamak çözüm olabilir. Çocuk tarafından yiyeceğin reddedilmesi, anne-babaya karşı kullanılan güçlü bir silahtır. Bu silahı hiçbir zaman çocuğun eline vermemek, verilmişse geri almak uygun olur. Aile ile çocuk arasında yaşanan olumsuz yeme davranışı ile ilgili gerginliklerin devam etmesi, daha büyük ve çözümlenmesi zor sorunlara yol açabilir. Ailenin, çocuğun yemeğini yemesi konusuna çok önem vermediği mesajını vermelidir.
Olumsuz yeme davranışı olan çocuklara yaklaşımda aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi yararlı olabilir.
Gerçek olmayan iştahsızlık durumunda ise çocuk yeme konusunda isteksiz ya da bazı yiyecekleri yemek istemesine karşın bazılarını yemek istememektedir, seçici davranmaktadır. Sonuç olarak bu ocuklar kilo kaybetmezler, aksine sıklıkla normal kiloda hatta olması gerekenden fazla kiloda bile olabilirler. Yemeleri uygun olmayan birçok yiyeceği iştahla yerken sağlıklı yiyecekleri yemek istememektedirler.
Okul öncesi yaşlarda gerek iştahsızlık, gerekse besini reddetme ya da seçici davranma gibi yeme sorunları, büyük ölçüde psikolojik nedenlerle ortaya çıkar. Bu yaşlarda beslenme, çocuk ve ailesi arasında duygu alışverişini belirtmenin en iyi yoludur. Çocuk, ona bakan kişilerin bu konuya verdikleri önemin bilincine kolaylıkla varır. Bunu kendi iletişimi için kullanır. Yemek yemeyi istemedikçe etrafındakiler onunla daha çok ilgilenmektedirler. O da bu ilginin devam etmesi için yemeyi red ederek, sorunun uzamasını tercih edebilir.
Bazı çocuklar dikkat çekmek için beslenmeyi reddedebilirler. Bu durumda yemekten önce çocukla oynamak çözüm olabilir. Çocuk tarafından yiyeceğin reddedilmesi, anne-babaya karşı kullanılan güçlü bir silahtır. Bu silahı hiçbir zaman çocuğun eline vermemek, verilmişse geri almak uygun olur. Aile ile çocuk arasında yaşanan olumsuz yeme davranışı ile ilgili gerginliklerin devam etmesi, daha büyük ve çözümlenmesi zor sorunlara yol açabilir. Ailenin, çocuğun yemeğini yemesi konusuna çok önem vermediği mesajını vermelidir.
Olumsuz yeme davranışı olan çocuklara yaklaşımda aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi yararlı olabilir.
-
Çocukların yemekten 1 saat önce ve yemek sırasında sıvı alımları azaltılmalıdır. Bu midenin dolarak gerilmesine ve yalancı tokluk hissine yol açabilir.
-
Çocuk biberon kullanıyorsa, biberon bardakla değiştirilmeye çalışılmalıdır. Çünkü biberon ile beslenme bebeklik döneminde kalmalı, çocukluk döneminde sıvılar bardakla alınmalı, diğer yiyecekler çiğneyerek yutulmalıdır.
-
Günlük süt tüketimi 2 su bardağını aşmamalıdır. Sütün fazlası beslenmeyi bozabileceği gibi demir emilimini engelleyerek kansızlığa da yol açabilir.
-
Çocuğun besin seçimindeki öncelikleri dikkate alınarak farklı çeşitte besinler sunulmalıdır. Bu konuda onun tercihleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Fakat bu her zaman köfte, kızarmış patates, pilav, makarna olarak değil de yemesi gerekli olan besin gruplarından onun tercih etmesine fırsat verilmesi tarzında olmalıdır. Örneğin kırmızı et yemesi için köfte, yemeğin içinde kıyma, parça etli yemek, sulu köfte vb. şekilde kırmızı et içeren farklı menülerden kendi tercihine yönlendirilebilir.
-
Yemek porsiyonları annenin kendi ölçülerine göre değil, çocuğun gereksinimine göre ayarlanmalıdır. Genellikle anneler, porsiyonları kendilerine göre düşünmektedir. Toplam mide kapasitesi 300 ml olan bir çocuk 200 ml çorba içtikten sonra ancak 100 ml (yaklaşık yarım su bardağı) başka bir besini alabilecektir.
-
Bir öğünde verilen besin reddedildiyse, tamamen farklı bir besin denenmeli ve onun da reddedilmesi durumunda, bir sonraki öğüne kadar herhangi bir besin verilmeden beklenmelidir. Bir sonraki öğün zamanında önce istese de bir sonraki öğünü beklemesi gerektiği söylenmelidir.
-
Ara öğünler küçük porsiyonlar şeklinde olmalıdır. Bu daha sonraki ana öğüne acıkmasını sağlayacak kadar olmalıdır.
-
Herhangi bir nedenle ödül olarak şeker ve tatlı türünden besinler verilmemelidir. Genel olarak ödül – ceza yemek konusunda uygulanmamalıdır. Bu uygulandığında yemek yemenin stratejik bir olay olduğu mesajı çocuğa verilecektir.
-
Yiyecekler çocuğun kolayca yiyebileceği ve ilgilenebileceği biçimde hazırlanmalıdır. (Örneğin küçük dilimlenmiş havuç, salatalık, küçük şekillenmiş köfte, sigara böreği, karikatürize edilmiş kurabiye, kek vb)
-
Çocuklar anlatılanı değil, gördüklerini taklit ederek öğrenirler. Bu nedenle anneler, babalar ve çocuğun bakımından sorumlu diğer kişiler olumlu (tutarlı ve benzer) yeme davranışı içinde olmalıdır. Çocuğa yedirmeye çalıştığı yemeyi kendisi yemiyorsa bu hiç de iyi bir örnek olmayacaktır.
-
Grup halinde yaşıtlarıyla ya da arkadaşının evinde, restoranda, piknikte yemek, çocuklarda, özellikle seçici çocuklarda olumlu yeme davranışının gelişmesine yardımcıdır. Evde yeme sorunları olan çocuklar bu gibi durumlarda kötü davranışlarını terk edebilirler.
-
Geçici olarak bir yiyeceğe düşkünlük veya reddetme, bu yaş çocuklarda görülen yaygın bir sorundur. Normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilen bu durum, çocuğun bağımsızlığının bir ifadesidir. Bir süre için istemediği bir besini bir süre sonra çok sevebileceği gibi sevdiği bir besini de sonra istemeyebilir.
-
Yemek saatlerinin çocuğun gününün hoş bir bölümü olmasına özen gösterilmelidir. Ailesi birlikte olduğu, hoş anların yaşandığı bir zaman dilimi olması sağlanmalıdır. Aksi takdirde yemek zamanı çocuğun hiç hoşlanmadığı bir an olabilir.
-
Reddetme durumunda, çocuğu yemek konusunda zorlama doğru değildir. Bu sorunları daha kötüleştirir. Reddedilen besin daha sonra tekrar denenmelidir. Bir öğün, bir gün hatta biraz daha uzunca bir süre yemek yememesi çocuğun genel durumu konusunda zarar vermeyecektir. Yaşayan bir canlı olarak kısa bir süre sonra acıkacak ve yemek isteyecektir.Alıntı
7 Aralık 2012
Zeytinyağlı Yaprak Sarması
Merhaba dostlarım nasılsınız? Ben, çok iyiyim, bir günlüğüne de olsa memleketime, İstanbul'uma gidiyorum! Gitmeden önce annnemle beraber sardığımız zeytinyağlı yaprak sarmasının tarifini vermek istedim!
Malzemeler:
1/2 kg yaprak
2 su bard pirinç
6-7 adet soğan
1/2 paket kuş üzümü
1/2 paket dolma fıstığı
3 tatlı kaşığı yeni bahar
2 tatlı kaşığı karabiber
1 çay kaşığı tarçın
2 tatlı kaşığı toz şeker
yeterince tuz
1 çay bard. sıvıyağ
1 çay bard. sızma yağ
1 limonun suyu
1 demet dereotu
Yapılışı:
Haşlanan yapraklar soğuk sudan geçirilir ve süzülmeye bırakılır. İnce kıyılmış soğanlar ağır ateşte kavrulur.
Suda bekletilmiş süzülmüş pirinçler ilave edilir. Ardından dolma fıstığı konur, kavrulunca 2 bardak su eklenir. Tuz, şeker ve diğer baharatlar konur, kısık ateşte pişmeye bırakılır. Suyunu çekince altı kapatılır ve incecik kıyılmış dereotu konularak hafifçe karıştırılır, soğumaya bırakılır. Yeteri kadar soğuyunca ince uzun bir biçimde sarılır. Tencereye dizilir, limon suyu ve üstünü geçmeyecek kadar sıcak su konur. Ağır ateşte
suyunu çekene dek 45-50 dk. pişirilir.
Afiyet olsun!
Yeniden görüşünceye dek sevgiyle kalın!
5 Aralık 2012
Küçük Çocuklarda Alt Islatma Sorunu
Gece altını ıslatma, gece uyku sırasında farkında olmadan idrar yapma olarak tanımlanabilir. Normalde çocukların çoğu hem tuvalet eğitiminin etkisi hem de mesane kapasitesinin gelişmesi sonucu 2-4 yaş arasında idrarlarını hem gece hem de gündüz tutmayı becerirler. Gece altını ıslatma çoğu zaman mesane gelişimindeki gecikmenin bir sonucudur, bu nedenle de yaşla sıklığı azalır. Üç yaşındaki çocukların %40’ı altını ıslattığı halde bu oran 5 yaşında %20’ye, 6 yaşında %10’a düşmektedir. Erkek çocuklar kızlara göre daha sık altını ıslatma sorunu yaşamaktadır. Aileler 5-6 yaş civarında bu sorunla ilgilenmeye ve genellikle de 7-8 yaşında hekimlerden yardım istemeye başlarlar. Ülkemizde 7-11 yaşındaki erkek çocukların %16’sında, kızların ise %11’inde altını ıslatma sorunu olduğu bildirilmektedir.
Nedenleri
Gece altını ıslatmanın iki tipi vardır. Eğer çocuk hekime getirilinceye kadar devamlı altını ıslatıyorsa PRİMER (birincil) tip, en az 6 ay kuru kaldıktan sonra altını ıslatmaya yeniden başlamışsa SEKONDER (ikincil) tip altını ıslatmadan söz edilmektedir. Altını ıslatan çocukların büyük çoğunluğu birincil altını ıslatma gurubunda toplanmaktadır. Bazen altını ıslatmaya sık ve acil idrar yapma ihtiyacı duyma gibi bulgular eşlik edebilir. Gece altını ıslatma, nedenlerine göre fizyolojik ver organik olmak üzere iki guruba ayrılarak incelenmektedir.
Fizyolojik Nedenler
Gece altını ıslatan çocukların büyük bir gurubu (%90-95’i) fizyolojik altını ıslatma gurubunda toplanmaktadır. Bu çocukların gece uykuda mesane doluluğunu hissetmelerinin yetersiz, mesane kapasitelerinin küçük ve uyku derinliklerinin fazla olduğu bildirilmektedir. Esas önemlisi altını ıslatmanın büyük oranda genetik yatkınlığa dayanmasıdır. anne ve babadan birisinde altını ıslatma öyküsü varsa çocukta %45, ikisinde birden varsa %77 oranında altını ıslatma sorunu yaşanmaktadır. Aile öyküsü olan vakalar iyileşme zamanı bakımından ailelerine benzer bir seyir göstermektedirler.
Organik Nedenler
Altını ıslatan çocukların %2-3’ünden şeker hastalığı, böbrek hastalıkları, mesane hastalıkları gibi sorunlar saptanmaktadır. Vakaların %5-10’unda ise altını ıslatmaya sık ve acil idrar yapma ihtiyacı gibi yakınmalar eşlik etmektedir. Bunlar “polisemptomatik altını ıslatma” olarak tanımlanmaktadır. Bu çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu, idrarda bakteri olması, kabızlık ve bazen besin allerjisi saptanmaktadır. Ayrıca son yıllarda halk arasında “geniz eti” olarak bilinen adenoid vegatasyonlu çocuklarda yüksek oranda altını ıslatma görüldüğü ve ameliyat sonrası yakınmalarının geçtiği üzerinde durulmaktadır.
Genel olarak psikolojik olaylar daha önce bahsedilen primer altını ıslatma sorununa yol açmazlar. Bu nedenle de altını ıslatan çocukların büyük çoğunluğunda bir ruhsal sorun aramaya gerek yoktur. Ayrıca kötü çocukların altını ıslattığı gibi ön yargıların geçersiz olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bir ruhsal sorundan sonra altını ıslatma yaşanıyorsa bu genellikle fizyolojik altını ıslatmanın tekrar ortaya çıkmasıdır. Davranışsal gerilemesi olan çocuklarda gece altını ıslatma yanında okul başarısızlığı, korku gibi ek bulgular vardır ve bunların mutlaka çocuk psikiyatristleri tarafından görülmesi gereklidir.
Çocuğa Yaklaşım
Hemen en önemle belirtmeliyiz ki altını ıslatmanın kendisinden çok, bu çocuklara ailelerin ve toplumun yanlış tutumları zarar vermektedir. Bunların içinde en tehlikelisi “Altına yapan kızını sobaya oturttu” gibi haber başlıklarına konu olan cinsel bölgelere yönelik cezalandırma girişimleridir. Bu tür tutumlar, çocuklar üzerinde etkisi ömür boyu sürecek izler bırakmaktadır. Altını ıslatan çocukların fizyolojik bir gelişme gecikmesi yaşadığı (bir tür diş çıkarmanın, konuşmanın gecikmesi gibi) ve ailenin temel görevinin çocuğun benlik saygısı zedelenmeden bu sorunu atlatmasını sağlamak olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle altını ıslatan çocukların en geç 6 yaşında konuyla ilgilenen bir çocuk hekimi tarafından değerlendirilmesi ve gerekli incelemeler yapıldıktan sonra bir tedavi planı yapılması gereklidir.
4 Aralık 2012
Marmelatlı Kurabiyeler
Merhabalar, canım kahveye eşlik etmesi için kurabiye çekti. Pazar günü mutfağa girdim ve yaptım. Eğer yumurtam olsaydı linzer turta malzemesiyle kurabiye yapacaktım. Çok yağmur yağdığı için evden çıkamadım.
Ne yapalım başka zaman o tarifi paylaşırız artık! Kahveyle çok iyi gitti doğrusu. Bu akşam bitirdik bile!
Malzemeler:
250 gr tereyağı (Ben Becel Margarin kullandım, kalbe dost, sağlıklı, hafif)
1/2 çay bardağı ayçiçek yağı
4 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
100 gr fındık
4-5 çorba kaşığı ahududu reçeli
Yapılışı:
Eğer ben tereyağdan şaşmam diyorsanız o zaman çok kısık ateşte eritip ılındırın. Yağı, ayçiçek yağını, un, pudra şekeri ve rondoda iri kıyılmış fındığı ekleyip yoğurun. Hamurdan yumurta iriliğinde parçalar koparıp elinizde yuvarlayın. Ben ceviz büyüklüğünde hamur alıp daha küçük kurabiyeler elde ettim.
Tchibo'dan aldığım güzel kurabiye kalıplarını değerlendirdim. Hafifçe bastırıp yassılaştırdıktan sonra ortalarını parmağınızın ucuyla çukurlaştırın. Önceden ısıtılmış 170 dereceye ayarlı fırında üzerileri beyaz kalacak şekilde pişirin. Kurabiyeleri fırından alıp çukur kısımlarına marmelat doldurun.
Arzu ederseniz üzerine pudra şekeri de serpiştirebilirsiniz!
Servis yapın ve de afiyetle yiyin!
Yeniden görüşünceye dek dostça kalın!
1 Aralık 2012
Çocuklarda Paylaşma Duygusu
Paylaşmak doğuştan gelen bir özellik değildir,
öğrenilir. Bazen ebeveynler gelişim olarak uygun olmadan önce paylaşım
beklerler. Eğer evde birden fazla çocuk varsa muhtemelen paylaşma konusunda
kavgalar olacaktır, bu doğaldır.
Paylaşım, sahiplik ve saygı ile ilgilidir. Çocuğun eşyalarını paylaşmayı öğrenmeden önce onlara sahip olmayı öğrenmesi gerekir. Sahip olma duygusu gelişmeden paylaşma duygusu gelişmez. Özellikle küçük çocuklarda sahip olma duygusu gelişmediğinden verdiği bir eşyayı bir daha geri alamayacağını düşünebilir. Eğer bir oyuncak, giysi, yatak odası çocuğa aitse o istemedikçe ondan paylaşması beklenmemelidir.
Paylaşmayı öğrenmenin yolu gözlem ve rehberliktir. Çocuklara paylaşım konusunda öncelikle kendimiz model olmalıyız. Çevredeki yetişkinleri paylaşım örnekleri sergilerken görmek de çocuk için çok önemlidir.
Çocuğa paylaşmayı öğretirken ilk adım kontrolün onda olduğunu çocuğa hissettirmektir. Şimdi birlikte resim yapacağız. Kalemlerinden hangisini arkadaşına vermek istersin? Mavi olanımı, kırmızı olanımı? Bu ifade de çocuk sahip olduğu nesneler üzerinde hala kontrolü olduğunu hisseder. Seçim yapma ve karar verme hakkına sahip olmak paylaşma kavramının olumlu yüzünü gösterir çocuğa. Çocuklarla oyun oynarken paylaşımı ön plana çıkartmak, bu davranışı öğretmekte etkili bir yöntem olabilir. Örneğin oyun esnasında, yiyeceklerin paylaştırılarak verilmesi, oyuncaklarla dönüşümlü oynanması vb. yollarla dolaylı olarak paylaşma davranışı çocuğa öğretilmiş olacaktır. İstenen oyuncağı verdiği zaman takdir, gülümseme, tebrik gibi olumlu pekiştireçlerle karşılaşan çocuk hem davranışı ile ilgili geri bildirim almış olacak hem de kendisine ait olan oyuncağın geri döndüğünü görecek ve paylaşma kavramının anlamını uygulamalı olarak görmüş olacaktır. Paylaşma davranışı her yaşta sosyal ortamlarda ve kişiler arası ilişkilerin kurulmasında önem taşımaktadır. Çocukların istek ve haklarına saygı göstererek ve onlara paylaşım anlamında model olarak paylaşmayı öğretebiliriz. Bu sayede paylaşmayı bilen, sosyal anlamda başarılı çocuklar yetiştirme fırsatımız olacaktır.
ÖNERİLER
• Çocuklarınızda üç yaşlarına gelene kadar paylaşmalarını beklemeyin.
• Çocuklarınıza öncelikle bir başkasının eşyasını ödünç almanın veya onunla oynamanın bir sakıncası olup olmadığını sorarak saygılı olmasını öğretin.
• Eğer çocuklar bir oyuncak için kavga ediyorlarsa oyuncağı ellerinden alın ve onu kavga etmeden paylaşabilecekleri bir çözüm bulduklarında geri alabileceklerini söyleyin.
• Paylaşımcılığı öğretmeye zaman ayırın. Bütün aile üyelerine paylaştıkları bir şeyin örneğini verme fırsatı verin.
• Çocuklarınıza paylaşma gerekçesini öğreterek işe başlayın. Eğer çocuğunuz okula gidiyorsa paylaşım şarttır. Çünkü araçlar, oyuncaklar ve diğer şeyler çocuğa değil okula aittir.
• Paylaşmanın madde paylaşımından daha fazla şeyi içerdiğini öğretin. Paylaşım zamanı, duyguları, fikirleri paylaşmayı da içerir. Çocuklarınıza gece yataklarına yatırırken onları günün en acı ve en tatlı anlarını paylaşmaya davet edin.
• Çocuklar ne zaman paylaşmaları ve ne zaman paylaşmamaya saygı göstermeleri gerektiğini öğrenebilirler. Paylaşmanın sadece nesneleri paylaşmayı içermediğini kavrayabilirler.
• Çocukların kişisellikleri olması gerekir ve birbirlerinin sınırlarına saygı göstermelidirler. Her şeylerini herkesle paylaşmak zorunda değildirler.
Paylaşım, sahiplik ve saygı ile ilgilidir. Çocuğun eşyalarını paylaşmayı öğrenmeden önce onlara sahip olmayı öğrenmesi gerekir. Sahip olma duygusu gelişmeden paylaşma duygusu gelişmez. Özellikle küçük çocuklarda sahip olma duygusu gelişmediğinden verdiği bir eşyayı bir daha geri alamayacağını düşünebilir. Eğer bir oyuncak, giysi, yatak odası çocuğa aitse o istemedikçe ondan paylaşması beklenmemelidir.
Paylaşmayı öğrenmenin yolu gözlem ve rehberliktir. Çocuklara paylaşım konusunda öncelikle kendimiz model olmalıyız. Çevredeki yetişkinleri paylaşım örnekleri sergilerken görmek de çocuk için çok önemlidir.
Çocuğa paylaşmayı öğretirken ilk adım kontrolün onda olduğunu çocuğa hissettirmektir. Şimdi birlikte resim yapacağız. Kalemlerinden hangisini arkadaşına vermek istersin? Mavi olanımı, kırmızı olanımı? Bu ifade de çocuk sahip olduğu nesneler üzerinde hala kontrolü olduğunu hisseder. Seçim yapma ve karar verme hakkına sahip olmak paylaşma kavramının olumlu yüzünü gösterir çocuğa. Çocuklarla oyun oynarken paylaşımı ön plana çıkartmak, bu davranışı öğretmekte etkili bir yöntem olabilir. Örneğin oyun esnasında, yiyeceklerin paylaştırılarak verilmesi, oyuncaklarla dönüşümlü oynanması vb. yollarla dolaylı olarak paylaşma davranışı çocuğa öğretilmiş olacaktır. İstenen oyuncağı verdiği zaman takdir, gülümseme, tebrik gibi olumlu pekiştireçlerle karşılaşan çocuk hem davranışı ile ilgili geri bildirim almış olacak hem de kendisine ait olan oyuncağın geri döndüğünü görecek ve paylaşma kavramının anlamını uygulamalı olarak görmüş olacaktır. Paylaşma davranışı her yaşta sosyal ortamlarda ve kişiler arası ilişkilerin kurulmasında önem taşımaktadır. Çocukların istek ve haklarına saygı göstererek ve onlara paylaşım anlamında model olarak paylaşmayı öğretebiliriz. Bu sayede paylaşmayı bilen, sosyal anlamda başarılı çocuklar yetiştirme fırsatımız olacaktır.
ÖNERİLER
• Çocuklarınızda üç yaşlarına gelene kadar paylaşmalarını beklemeyin.
• Çocuklarınıza öncelikle bir başkasının eşyasını ödünç almanın veya onunla oynamanın bir sakıncası olup olmadığını sorarak saygılı olmasını öğretin.
• Eğer çocuklar bir oyuncak için kavga ediyorlarsa oyuncağı ellerinden alın ve onu kavga etmeden paylaşabilecekleri bir çözüm bulduklarında geri alabileceklerini söyleyin.
• Paylaşımcılığı öğretmeye zaman ayırın. Bütün aile üyelerine paylaştıkları bir şeyin örneğini verme fırsatı verin.
• Çocuklarınıza paylaşma gerekçesini öğreterek işe başlayın. Eğer çocuğunuz okula gidiyorsa paylaşım şarttır. Çünkü araçlar, oyuncaklar ve diğer şeyler çocuğa değil okula aittir.
• Paylaşmanın madde paylaşımından daha fazla şeyi içerdiğini öğretin. Paylaşım zamanı, duyguları, fikirleri paylaşmayı da içerir. Çocuklarınıza gece yataklarına yatırırken onları günün en acı ve en tatlı anlarını paylaşmaya davet edin.
• Çocuklar ne zaman paylaşmaları ve ne zaman paylaşmamaya saygı göstermeleri gerektiğini öğrenebilirler. Paylaşmanın sadece nesneleri paylaşmayı içermediğini kavrayabilirler.
• Çocukların kişisellikleri olması gerekir ve birbirlerinin sınırlarına saygı göstermelidirler. Her şeylerini herkesle paylaşmak zorunda değildirler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)